ANLAMLI
ve COŞKULU BİR YAŞAM İÇİN SAVAŞÇI
‘’Savaşçı’’
isimli bu kitap Doğan Cüceloğlu’na aittir. Yolum Karşıyaka’da ikinci el bir
kitapçıya düşmüştü oradan almıştım bu kitabı ve iyi ki almışım. Doğan Hoca’yı
çok geç keşfettim. Ondan imzalı kitap alıp onunla birkaç kelime sohbet edip
hayatımı daha da güzelleştirmek isterdim. Ben kitabı imzalı alamamış olsam da
ikinci el olarak aldığım bu kitap imzalı o yüzden mutluyum 😊 19.04.2002 yılında imzalanmış, ben bana yazılmış gibi
benimsiyorum içindeki temenniyi.
‘’Savaşçı’’
deyince akla ilk başta bir roman veya hikayeymiş gibi bir izlenim gelebilir ama
bu kitap Arif Öğretmen ile Doğan Hoca arasında saatlerce, haftalarca süren
karşılıklı konuşmaların, soruların olduğu samimi bir kitap. Kişinin kendi
hayatında savaşçı olması gerektiğinden bahsediyor. Alt başlıklar halinde;
arayıştan, uyanıştan, niyetten, geleceği yaratmaktan, güçten, sorumluluktan,
ölüm bilincinden, değişimden, bitmemiş işlerden konu konuyu açıyor.
Kitap
hakkında bu kadar bilgi verdikten sonra, ben en arkadan beni en çok etkileyen
cümleden giriş yapmak istiyorum. Doğan Hoca’nın ifadesiyle ‘’ Arif Bey’in
yüreğinde sıkıntı var. Çabalıyor. Anlamak istiyor, yapmak istiyor. Destek
bulamıyor. Ve yalnız!’’ Yüreğimin sıkıntılı zamanında doğru kitap tercihi
yaptığım için kendimi tebrik ediyorum ve devam ediyorum.
Arif
Öğretmen’in ‘’Ben öğretmenim, öğretmenliğe inanıyorum ama mutsuzum.’’
cümlesi çekiyor dikkatimi. Farklı zamanda farklı imkanlarda yaşıyor olsak da
Arif Öğretmen ile bütünleşiyor hislerim. Kendimi buluyorum. Doğan Hoca’nın Arif
Öğretmenle çıktığı yolculukta ben de yola çıkıyorum. ‘’Geçim için
öğretmenlik mi, gelişim için öğretmenlik mi?’’ soruları yorumlanıyor. Ben
neredeyim onu düşünüyorum. Kafamda oluşan bir sürü cevapsız soru. Ben bu kadar
sorunun içinde boğulurken ilerleyen sayfalarda ‘’Kendin olarak kalabilmek,
dünyanın en zor savaşını vermek demektir.’’ cümlesi geçiyor. Benim
istediklerim neler, neler gerçekleşiyor hayatımda nelerden vazgeçiyorum. Kendi
içimde bir savaş verebilecek miyim, nasıl bir savaş vermem gerekiyor diye
düşündürüyor beni. Nitekim bu sorular doğru cevaplandığında yol oluyor, iz
oluyor hayata atılacak adımlarda.
‘’Kişinin
huzursuzluğu, mutsuzluğu, gerginliği, sıkıntısı, depresyonu onu uyandırmaya
çalışan önemli dostlarıdır.’’ Bu olumsuzluklara dost gözüyle bakmayı öğreniyorum ve bakış açım
genişliyor. Kişi kendisinin ne kadar farkına varırsa o kadar kendisini
iyileştiriyor, yaralarını sarıyor. Kendisinin farkında olmayan bir insan
rüzgarın önünde savrulan yaprak gibi nereye gideceğini, nereden başlayacağını
beceremiyor.
Arif
Öğretmen’in hissiyle bütünleştiğim bir cümle daha ‘’ çocukları sevdiğim için
onların gelişmesini istediğim için böyle bir geleceğe kendimi adıyorum.’’ İçimdeki
tüm anlam arayışını bu cümleye yüklüyorum. Bana da imkan verilse keşke diyerek
gözlerimi dolduruyor bu cümle. Sonra savaşçının keşkelerden sıyrılarak yoluna
devam etmesi gerektiği geliyor aklıma. ‘’Niyetinin saflığı içinde verdiği
kararlar savaşçının en önemli güç kaynağıdır.’’
‘’Neden
insanların çoğunluğunda birey olma ağır basmıyor da ait olma ağır basıyor?’’ sorusu geliveriyor Arif Öğretmen’den,
ben de düşünüyorum. Neden? Çoğu zaman başkaları için yaşıyoruz, başkaları ne
der diye yaşıyoruz farkında olmadan kendimizi öyle ait hissediyoruz. Bence ait
olmak böyle bir şey değil. Düşüncelerimi kendi eleğimden eliyorum. Bocaladığım
şeyler var olduğu sürece birey olamıyorum, ait olamıyorum. En önemlisi kendimi hiçbir
yere ait hissetmiyorum. Başkası ne der’lere çıkmaya başlıyor aidiyet hissim.
Birey olma yönündeki değerlerim, inanışlarım, inançlarım kırılıyor.
‘’Başkalarının
nasıl var olduğuna bakarak kendi varoluşunu başkalarınınkiyle kıyaslayarak
yaşayan kişi yabancılaşma duygusu içerisine girer.’’ Ara ara yabancı hissederim kendimi,
bu ben miyim, gerçekten ben miyim, bunlar benim değerlerim mi, peki onların
değerleri? gibi sorular hiç tükenmez zihnimde. Anladım ki en büyük hatam
kıyaslamak, kıyaslanmakmış. Kendimi ne kadar kıyasladıysam o kadar
yabancılaştım kendime. Kendimi kabullenemedim belki de. Olabilir ben buyum,
bunlar benim değerlerim diyemediğim için belki de yabancılığımın farkına
varmadım. Herkesin her kıyasladığı şey doğru mu ki, ben kendimi kıyaslayarak
kendi anlam arayışıma birey olma yoluma taş koyuyorum.
Beni
belki de en çok etkileyen kısma geliyorum, durup ara verip düşünüp tekrar
kitaba ara verdiğim yerdeyim. Ölüm bilinci konusunda Doğan Hoca şöyle bir
ifadeye yer veriyor: ‘’Ben ölümü düşününce veya bu tür şiirleri okuyup
ölümün bilincine varınca, içimi bir hüzün kaplıyor.’’ Ah hocam bir bilsen
benim de içimi nasıl bir hüzün kapladı. Sen burada ölümden bahsederken şu an
her nefsin göçmek zorunda olduğu yerdesin. Ve bu satırları kaç yıl önce
yazmışsın. Rahmetle.
Kitabın
benim yarama en fazla merhem olduğu kısmı en sonunda saklanmış. ‘’Bitmemiş
işler, geçmişi bize bir hapishane haline dönüştürür.’’ Bitmemiş işler
boşluğunu ben kendi kafamda türlü sözcüklerle dolduruyorum. Mesela hislerim,
duygularım, kaygılarım, kararlarımım, olması gerekenler vs… Altını doldurduğum
bu kavramları yarım bırakmamam gerektiğini, geleceğime bu haksızlığı yapmamam
gerektiğini öğretiyor bana. ‘’Başkaları kırılmasın, alınmasın diye kendi
içinde dengesizlikler yaratmak savaşçının yolu değildir. Savaşçı şimdi ve
burada her şeyi kişisel bütünlük, sorumluluk ve bilincinin saflığı içinde
tamamlayarak yaşar. Bitirilmemiş işleri hiçbir zaman depolamaz.’’
‘’Bir
karar vermeden önce, üzül, düşün; ama kararını verdikten sonra üzüntü ve
düşüncelerden kurtulmuş olarak yoluna git; daha milyonlarca konuda karar seni
bekliyor olacak.’’
Son
olarak ‘’ diğer insanların yaptıkları şeyler ancak biz izin verirsek bizim
ruhumuzu zedeler. Ruhunun zedelememesi için savaşçı, her durumda uygun duygusal
tavrını alır.
Bu
kitapta bazı bilgileri hatırlamayacak olabilirim yeni bilgiler belki hafızamda
kalanların çoğunu silecek ama nasıl hissettiğimi unutmayacağım. Ara sıra
gözlerimdeki o dolulukla umutla gidip geldiğim vazgeçmek isteyip
vazgeçemediklerimle savaşçı olmam gerektiği hissini her zaman hatırlayacağım
27.08.2023
19.14
Yorumlar
Yorum Gönder